top of page
Yazarın fotoğrafıÜzeyir AHISKALI

EHLİYETSİZLİK VE MURİS MUVAZAASI İDDİASI BİRLKTE İLERİ SÜREBİLİR Mİ?

Hukuk Genel Kurulu 2012/1-1808 E. , 2013/699 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Kayseri 2.Asliye Hukuk Mahkemesi

TARİHİ : 01/12/2011

NUMARASI : 2011/313 E-2011/658 K.


Taraflar arasındaki “tapu iptali tescil ve alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri Asliye 2.Hukuk Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 29.12.2009 gün ve 2004/595 E- 2009/493 K. Sayılı kararın incelenmesi davalı vekili ve davacı D. B. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesi’nin 09.12.2010 gün ve 2010/9172 E-2010/13180 K. sayılı ilamı ile;

(...Davalar; tapu iptali, tescil ve alacak isteğine ilişkindir.


Mahkemece, davacı B.yönünden davanın feragat nedeniyle reddine, davacı D. yönünden iptal tescil isteminin miras payı oranında kabulüne, alacak isteğinin reddine karar verilmiştir.


Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakan H.P.’nin maliki olduğu 778 parsel sayılı taşınmazını ikinci eşi olan davalı A. P.’ye satış suretiyle temlik ettiği, ayrıca bankada bulunan paralarının davalı tarafından vekaleten çekildiği, davacıların temliki işlemlerin yapıldığı tarihte miras bırakanın hukuki ehliyetinin bulunmadığını ve mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı işlem yapıldığını ileri sürerek, miras payları oranında iptal tescil ve alacak istemi ile eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır.


Hemen belirtilmelidir ki, HUMK 76.maddesi hükmü uyarınca olayları bildirmek taraflara hukuki nitelendirmeyi yapmak ve ona uygun yasal düzenlemeyi tayin ve tespit ederek uygulamak mahkemeye aittir. Eldeki davada, iddianın ileri sürülüş biçimi, dava dilekçesinin içeriği ve dosyada mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde, davacıların ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayandığı sonucuna varılmaktadır.


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.04.1990 gün ve 1990/1–152, 1990/236 sayılı kararında

vurgulandığı gibi, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir.


Dayanılan nedenlerden birinin ehliyetsizlik olması halinde ise, kamu düzeniyle ilgili bulunması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında öncelikle bu neden üzerinde durulması gerektiği kuşkusuzdur.


Mahkemece miras bırakanın temliklerin yapılış tarihlerinde hukuki ehliyetinin bulunmadığı 2659 Sayılı Yasanın 7/e ve 16/d maddeleri gereğince Adli Tıp Kurumu 4.İhtisas Dairesinden alınan 14.09.2007 tarihli rapor ile saptanmıştır.


Bu durumda, miras bırakanın hukuksal ehliyetten yoksun olduğu belirlendiğine göre eldeki davada ayrıca muvazaa iddiasının araştırılmasına gerek yoktur. Öte yandan, mirasçılardan birisinin ya da bir kısmının feragati terekeyi bağlamayacağından hukuksal sonuç doğurmaz.


Ne varki, miras bırakanın ehliyetsiz olması durumunda yaptığı işlemlerin yok hükmünde olacağı, işlemi yapanın ölmesinden sonra ehliyetsizlik nedeniyle murise teb'an ve tüm mirasçılar adına tescil istemi ile dava açılmasının zorunlu ve T.M.K.'nun 701 ve devamı maddeleri gereği olduğu tartışmasızdır.


Bunun sonucu olarak miras payı oranında iptal ve tescil istemi ile dava açılamayacağı, diğer bir deyişle bu tür istemli davaların dinlenemeyeceği kabul edilmelidir.


Hal böyle olunca, yukarıda özetlenen ilkeler gözetildiğinde, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir...)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


TEMYİZ EDEN : Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI


Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:


Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.


Davacılar vekili, davacıların miras bırakanları H. B.’nin 29.07.1994 tarihinde geçirdiği trafik kazası sonucunda temyiz kudretini yitirerek ehliyetsiz hale geldiğini, miras bırakanın maliki olduğu 778 parsel (imarla 8 nolu parsel olmuştur.) sayılı taşınmazdaki payını davalı eşine 17.03.1995 tarihinde mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla, muvazaalı olarak satış suretiyle temlik ettiğini, gerçekte ise bağışladığını, ayrıca miras bırakana ait bankadaki parasının da davalı tarafından çekildiğini ileri sürerek, miras payı oranında tapu iptali ve tescil ile alacak isteğinde bulunmuştur.


Davacı B.B., yargılama sırasında davasından feragat etmiştir.

Mahkemece, miras bırakanın ehliyetsiz olduğu gerekçesi ile davacının miras payı oranında tapu iptali ve tescil isteminin kabulüne; alacak isteminin ise reddine karar verilmiştir.


Davalı vekili ve davacı D.B.vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Daire'ce yukarıya metni alınan gerekçe ile bozulmuştur. Yerel mahkeme, “…davada hem ehliyetsizlik hem de muris muvazaası koşullarının birlikte oluştuğu, dava dışı iki mirasçı daha olduğu, mirasçılar arasında menfaat çatışması olmakla birlikte dava açamayacakları, dava açmak istemeyen mirasçının dava açmaya ve hakkını kullanmaya zorlanamayacağı…” gerekçesi ile önceki kararda direnmiştir.


Direnme kararını temyize davalı vekili getirmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak miras payı oranında tapu iptali ve tescil istenilen davada mahkemece miras bırakanın ehliyetsiz olduğunun belirlenmesi karşısında; her iki hukuki sebebin de mahkemece gözetilmesinin olanaklı olup olmadığı, buna göre de miras payı oranında tapu iptali ve tescile karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 11.04.1990 gün, 1990/1-152-1990/236 sayılı kararında vurgulandığı gibi davada maddi olaylar bakımından bir kaç hukuki sebebin bir arada gösterilmesinde, ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.


Ne var ki, ehliyetsizlik iddiası kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gerekeceğinden, öncelikle bu iddia yönünden bir araştırma yapılmasında zorunluluk vardır. Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme gücü bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Kişinin ehliyetli olduğunun saptanması halinde, davada dayanılan diğer hukuki sebep olan muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil koşullarının oluşup oluşmadığı araştırılmalıdır.


Mahkemece alınan 14.09.2007 tarihli Adli Tıp Kurumu 4.İhtisas Dairesi tarafından düzenlenen rapora göre, miras bırakan H. B.nin akit tarihi itibariyle ehliyetsiz olduğu saptanmıştır.


Mahkeme arasında bu husus, uyuşmazlık konusu değildir. Mahkemece ehliyetsizlik saptandığına göre, artık muris muvazaası iddiasının araştırılmasına gerek yoktur.


Çözümlenmesi gereken diğer husus, ehliyetsizlik iddiasında davacılar lehine miras payı oranında iptal tescil kararı verilip verilemeyeceğidir.


Bilindiği üzere; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 599.maddesi hükmü uyarınca; miras, murisin ölümüyle ve terekenin açılmasıyla mirasçılarına geçer ve mirasçılar terekedeki mallar (menkulgayrimenkul) üzerinde bu tarih itibari ile hak sahibi olurlar. Türk Medeni Kanunu'nun 640.maddesi hükmü gereğince birden çok mirasçının bulunması halinde, mirasın intikaliyle paylaşmaya kadar mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklık meydana gelir. Böylece, mirasçılar terekeye elbirliği mülkiyeti ile sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere terekeye ait haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler.


Türk Medeni Kanunu'nun 701/2. maddesi hükmüne göre, elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp, her birinin hakkı ortaklığa giren malların tamamına yaygındır. Bir başka ifadeyle, tereke üzerindeki hak sahipliği ortaklardan tek başına hiçbirine ait olmayıp, hak sahibi olan ortaklıktır.


Bu yasal düzenlemelere göre, miras ortaklığı mirasın tümü üzerinde söz konusu olduğundan, terekedeki paylar ayrılmaksızın ortaklığa dahil olan mirasçılara aittir. Tereke üzerinde ortaklık devam ettiği sürece, mirasçıların terekeye giren mallar üzerinde somut ve bağımsız payları mevcut değildir.


Kural olarak iştirak halindeki mülkiyet kuralları (mülga 743 sayılı TKM m. 581, 630; 4721 sayılı m. 701, 702 ) gereğince, miras şirketinin (terekenin) tümüne ilişkin davaların, bütün mirasçılar tarafından birlikte açılması gerekir. Mirasçılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı mevcuttur. Mirasçılardan yalnız birinin ya da birkaçının dava açması hususunda iki ihtimal vardır:


Birincisi özellikle acele hallerde miras şirketinin menfaatini korumak için tüm mirasçılar adına yalnız başına dava açabilir. Ancak böyle bir davayı tek başına yürütemez. Diğer mirasçıların davaya katılmasının sağlanması için davacıya uygun süre verilir. İkinci ihtimal de, bir mirasçı terekeye ait bir mal, hak veya alacaktan yalnız kendi payına düşen kısım için yalnız kendi adına dava açarsa, böyle bir dava reddedilir. Çünkü, bir mirasçının iştirak halindeki pay üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi yoktur. Böyle bir dava diğer mirasçıların paylarını kapsamadığından ve aynı zamanda onlar adına da açılmadığından, davaya diğer mirasçıların katılmasına (icazet vermesine) imkan yoktur.Davanın reddi gerekir. (Prof. Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 6.baskı, cilt:1, 2001, syf 992)


Yukarıda açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmıştır.

Örneğin 11.10.1982 Tarih, 3/2 Sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararı'nda, mirastan doğan iştirak halindeki mülkiyette, ortaklardan birinin ya da bir kaçının kendi adına MK'nun 618.maddesi hükmüne dayanarak üçüncü kişilere karşı açtığı el atmanın önlenmesi davalarında, davanın yürütülebilmesi için diğer ortakların muvafakatının alınması ya da MK'nun 581.maddesi uyarınca bir mümessil tayin ettirilmesi gerektiği bildirilmiştir.


Yine 01.04.1974 Tarih, ½Sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararı'nda ise, “Bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmesi halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar görünürdeki satış sözleşmesinin muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de biçim koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilecekleri belirtilmiştir. Bu içtihatı birleştirme kararı uyarınca mirasçıların, miras bırakanın mirasçılarından mal kaçırmak kastı ile taşınmazı temlik etmeleri halinde, her bir mirasçının miras payı oranında dava açabileceği benimsenmiştir.


Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı istemlerde, terekeye değil, mirasçıya karşı yapılmış haksız bir fiilin varlığı kabul edilmektedir. Bir kısım mirasçılar miras bırakanın iradesini kabullenerek dava açmayabilirler. Bu nedenle tüm mirasçıların davada yer alması zorunlu değildir. Sonuçta, tapu iptali ve tescile, muvazaayı ileri süren mirasçı ya da mirasçılar lehine hükmedilir. Dava açmayan mirasçılar yönünden temlike konu işlem geçerli olarak kalır.


Somut olayda, miras bırakan H.B. 27.04.2004 tarihinde vefat etmiş olup, geriye mirasçı olarak eşi A. B., dava dışı D. B.ve davacılar D. ve B.B. kalmıştır. Eldeki davada ehliyetsizlik iddiasına dayalı mülkiyet çekişmesi bulunduğuna, tüm mirasçılar davada yer almadığına ve tüm mirasçılar adına ya da taşınmazın terekeye iadesi istemi ile dava açılmadığına göre, bir kısım mirasçılar tarafından pay oranında tapu iptali ve tescil istemli açılan davanın dinlenilmesine olanak yoktur.


O halde ehliyetsizlik iddiası ile mirasçılardan biri ya da birkaçı, miras payı oranında iptal tescil istemi ile dava açamayacağından, davanın reddine karar verilmelidir.


Açıklanan nedenlerle, Özel Daire bozma ilamında belirtilen gerekçelerle, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen bozma ilamına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.


S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, aynı kanunun 440.maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak

üzere 15.05.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

892 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page